28 Ağustos 2010 Cumartesi

HANGIMIZ DELI?


Allahim derdim bu olsun diyorum. Biraz bunaldi icim. Internette oakland-portland ve portland - san francisco ucak bileti almam biraz uzun surdu. Olmasi gerekenden uzun. Baska insanlarin bu isleri hallettiginden uzun. Neden benim icin boyle isler uzun suruyor?, 5 dakikalik isi neden 2 saatte yapiyorum ben? Bilmiyorum. sevmiyorum isin bu kismini. Birileri halletse benim icin...Sectiklerimin bana getirdiklerini sevmiyorum. Amerika'ya gelme karari aldigimda vize almak icin ugrasmalari, bilet almak icin beklemeleri -stresi- sevmiyorum. Ama sonunda isler yoluna giriyor ve oyle guzellikler yasiyorum ki hepsine deger diyorum.

Gecen gun bir el ilani buldum burada. Dokuma ve kece atolyeleri duzenliyorlarmis. Dokuma haftalarca surdugu ve ben burada kalma suremi uzatacagimi bilmedigim icin keceye katilmak istedim. Email yazdim. Yeterli katilim olmadigi icin iptal olmus ama beni mutlaka partiye bekliyorlarmis. Ne partisi? Tie-dye parti. Bizde batik deniyor, hani kumaslarin iplerle baglanarak, rengarenk boyandigi teknik. Hem de persembe gunu. Icimdeki gokkusagi patliyor; heyecanlaniyorum. Benim kuzey studyoda Lita ile dersim var, sabah 10:30daki partiye gideyim diyorum. Daha once Varanasi'de yerli kadinlarla birlikte benzer ama baska bir teknikle kumas boyamisligim var. Buyukannemden tarifleri alip evde ablamla birlikte denemisligimiz var. Kumasla ilgili herseyi seviyorum ben.
Yoga studyosuyla ayni caddede ama biraz asagida kaliyor. Kuzey studyoya geldigim sabahlar 05:30 gibi evden cikiyorum. Bisikletime atlayip arkadaslarimin evine gidiyorum. Bisikletimi orada birakiyorum. Birlikte arabayla geliyoruz sabah yogamiza. Yani partiye kadar yurumem gerekecek diye dusunurken hop Defne'yle karsilasiyoruz studyonun hemen yanindaki kafede, partiye kadar birakiyor beni.

Iceri giriyorum, beni partinin yapilacagi mekana goturuyorlar. Etrafta cok garip, yuksek frekanstan bir enerji. Baska bir ruya alemine daldigimi hemen seziyorum. Partiyi yonlendirecek kizla tanisiyorum. Ve yaninda partiye katilacak olan diger insanlar. Onlari gordugumde yutkunuyorum. Ve hemen derin nefes...Cunku burasi akil hastalari icin bir sanat mekani. Iceride gonullu calisan kizlar var. Surekli orada calisan insanlar var. Bir de benim tatli-deli parti arkadaslarim var. 15 kisi kadariz. Orada bulunan ama partiyle degil de baska sanatlarla ve aktivitelerle ilgilenen 100 kadar baska arkadas da var. Herkes baska bir telden caliyor.

Benim burada ne isim var? Hepimiz deliyiz!! Onlar normal diye belilenen araligin disinda kaImislar. En basta nasil davranacagimi sasiriyorum. Ben her yeni ortama girdigimde nasil davranacagimi bilemiyorum aslinda. Sonra hemen hatirliyorum; kendin ol, oldugun gibi ol. Artik eskiye gore daha cabuk toparliyorum. Ve konusmaya basliyorum yeni arkadaslarimla..O kadar komikler o kadar tatlilar ki. Cok guluyor, cok egleniyoruz. Iclerindeki cocuk ne kadar da canli kalmis. Bizim atolye cocukevinden cok da farkli degil. Coskuyla calisiyoruz. Bir yandan getirdigimiz t-shirtleri boyarken; bir yandan baska seyler konusuyoruz. Bana bisikletlerini anlatiyorlar ; ya da dokuma tezgahinda dokuduklari kilimlerden, sallardan bahsediyorlar. Rengarenkler. Insanin cani onlarlayken hic sikilmaz herhalde. Cok hizli calisiyor zekalari. Bir konudan digerine atlayiveriyorlar.

Iclerinden bazilarinin durumu icimi acitiyor ister istemez. Yuruyemeyenler, konusamayanlar var. Hersey normalmis gibi davranmaya calisiyorum. Evet diyorum, toprakana hepimizin evi. Ama normal degil icinde bulundugum durum...Normal ne demek?
Kime ve neye gore normal? Yani benim genelde icinde bulundugum durum boyle degil ama cok da normal bir durumun icindeyim. Hayatta , dunyada pek cok boyle insan var. Ve aramizda o kadar ince bir cizgi...Pek de bir farkimiz yok aslinda. Kalbimle yaklasiyorum. Zihnim durmadan calisiyor. Nasil oldu da boyle bir yere geldim? Neden hayat beni bu delilerin arasina koydu? Buradaki ruhani gorevim nedir?Hemen yerine getireyim. Bu durumla ilgili anlamam gereken herseyi benligime davet ediyorum.
Merkezi geziyorum. Yaptiklari heykelleri, cagdas calismalari, malzemeleri, dikis makinalarini goruyorum. Meyve ve sebzelerini kendileri yetistiriyorlar. Bahceye bakiyoruz. Tavuklari ve 3 tane de kivircik kecileri var. Yilda iki kere kecilerin tuylerini kesip, boyayip; kendi yunlerini elde ediyorlar. Keceler yapiyorlar. Sonra gelsin keceden takilar, oyuncaklar....Atolye cocukevine ne kadar da cok benziyor! Bu kadar yaratici olabildiklerine sasiriyorum. Hersey bir saat kadar suruyor. Bir omur gecirmis gibi cikiyorum. Ictenlikle yuzlerinde kocaman gulucuklerle el salliyorlar arkamdan. Istedigim her an ugrayabilirmisim..Onlardan dokuma ya da kece dersleri alabilirmisim. Istersem bildiklerimi paylasmak icin atolye de duzenleyebilirmisim. Tesekkurlerle, mutlu ama hala saskin vedalasiyorum.

Gercekten hengimiz deli? Hangimiz "normal"?

25 Ağustos 2010 Çarşamba

BAŞIMA GELENLER






Defterler doldu. Bloga tasti..Iyi gunde, kotu gunde basima gelenleri anlatacagim..Icimden gecenlerle birlikte. Konular nerede olduguma ve ne yaptigima bagli olarak degisecek tabii ama hep bi ruha-niyet olacak diye hissediyorum. Beni taniyanlar icin bunu tahmin etmesi cok zor degil.


Basliyoruz. Portland'a cesitli ucak gecikmeleri ve kacirmalari ile bir cumartesi aksamuzeri ulastim. Her nefesimde benim icin ve su an en dogru yere yaklastigimin kokusunu aliyordum. Sicacik bir Guneskiz tarafindan karsilandim, kucaklandim. Bir ay uc gun kadar bir sure icin ayni evi paylasacagim Guneskiz bana hemen evi gosterdi, anlatti, rahatlatti ve rahatladi. Catiodama tirmandim merdivenlerden, Guneskiz 13 kg agirligindaki sirt cantami hop diye kaldirip uzatti yukariya dogru; asildim cektim sirtimdaki evimi yeni odama. 'Guneskiza bak yaa ne kadar da gucluymus basinin uzerine 13kiloyu hop diye kaldiriverdi' dedi icimdeki ses. Hemen actim yolculuktan bunalmis esyalarimi ve ustunkoru yerlestim.


O arada Defne'ye geldigimin haberini de verdik. Defne benim mart ayindan beri yoga hocam. Buraya onunla calismak icin geldim. Yarim saat sonra dayandi kapima yani merdivenlerime, kocaman gozleriyle. Beni alip new seasons adli super markete goturdu. Pek markete gitmiyorum ben turkiye'de. Ortakoydeki insani degerlerinden siyrilmamis gaziantepli aktar, ecolife ve bakkalimiz kurtariyor bizi. Tuvalet kagidi ya da ablama pisirme kagidi almak icin de ortakoydeki namliya giriyorum. Fethiye' deyken de pazar ve anadolu pazari adli dukkan yasamama yetiyordu. Uffff aman allahim ne guzel biseymis supermarket? Ama burasi bir baska. Hersey cok guzel gorunuyor. Dogal, organik, yerel. Insanlar birbirinin halini hatirini soruyor. Coook buyuk ve coook secenek var. Hele benim gibi kararsiz bir balik icin.


Saskinlikla yerlestim. Ve uyudum. Ertesi sabah Defne aldi beni ve albina press'e kahvaltiya gittik. Bana portland haritasini guzelce anlatti. Ayni yoga derslerindeki gibi ayrintili ve en kolay akilda kalacak sekilde. Ayni istanbul gibi, avrupa yakasi (bati) asya yakasi (dogu) var gibi dusun dedi. Kuzey ve guney diye de ayriliyor bu sehir. Biz sakin guneydogu asyada yasiyoruz ve sehir merkezi avrupada. Bogaz yerine nehir var, koprulerden gecip gidiyoruz karsi yakaya. Nehire yaklastikca sokak numaralari kuculuyor. Bugun karsida bir pazar kuruluyor. 4 numarali otobuse binip gidiliyor diye anlatti. Ve sonra yon kavramin var gibi gorunuyor, bu konuda sana guveniyorum dedi. Icimdeki kikirdama disari tasti mi hatirlamiyorum. 2005 yilindan beri surekli kaybolup, sora sora bagdat bulunur misali yasiyorum ben. Daha once utangacligimdan yol da soramaz kayboldugum yerde durup kurtarilmayi beklerdim. Boylece Defne'yle ayrildiktan sonra pazar yolunu tuttum ben. O taraftan mi bu taraftan mi binecektim derken numaralarin kuculusunu kontrol ederek duraga vardim. Nehiri asacak otobusumu beklemeye basladim.


Geldi, sofor siyah senyuzlu bir kadin. Bembeyaz disleriyle kocaman gulumseyerek merhabalasti benimle. Halimi hatrimi sorduktan sonra bilet ucretine gerek yok dedi. Koprunun 100.yili dolayisiyla bugun gecisler hediye. Hep sansliyimdir zaten. Butun yol her yolcuyu ayni gulumseme ile karsiladi. Kahkahalar icinde anonslar yapti, bizi bilgilendirdi gectigimiz yollar hakkinda. Isini severek yapiyordu. Sevgisi ve beraberinde gelen gulumseyisi hepimize mutlu bir yolculuk getirdi.


Pazara vardigimda once cesitli jonglorluk malzemelerinin halka acik bir sekilde yerde oldugunu gordum. Pek cok sanatci islerini satmak icin gelmisti pazara. Cihangirdeki pazart misali. Kiyafetciler, takicilar, kenevir ve keten tohumu ile dolu yastiklarini satmaya gelen bile vardi. Insanlar guleryuzlu ve konuskan. Her bolumunu gezdim. Her tezgaha baktim. Herkesle konustum. Ilk gunum oldugu icin bir rastama hediye bile veren oldu. Ucaktan,yoldan,yeniliklerden rahatsiz olmus midemi meksika ya da tay yemekleri ile karistirmadan, bir yunan vejeteryan durum ile doldurdum. Karnim tok, yuregim kabarmis ciktim oradan.


Bir daha hic o kadar sevgi dolu bir soforle karsilasmadim ama Portland bana boyle hosgeldin dedi. Kasim 2007'de Varanasi' nin, Ocak 2008'de Arambol'un, Haziran 2008de Isfahan'in misafirperverliginden farksiz. Karnimda ayni sukran duygusuyla bir kez daha huzurlarinda egiliyorum. Cennet simdi ve burada.